Avrupa Birliği Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Türkiye’de Sivil Toplumun Gelişimi ve Sivil Toplum Kamu İş birliğinin Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında, projenin konsorsiyum üyelerinden YADA, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarına yönelik algı ve yaklaşımları analiz eden bir dizi araştırma gerçekleştirdi ve itibar eksikliğinin nedenlerini araştırmayı ve çözümler üreterek itibar konusunu sivil toplum kuruluşları arasında yaygınlaştırmayı hedefledi. Bu kapsamda YADA, sivil toplum kuruluşlarına iletişim ve itibar yönetimi konusunda rehber metinler oluşturdu, itibar yönetimi ve iletişim stratejilerini oluşturmak üzere destek verdi, sivil diyaloğa katılımın arttırılmasını amaçlayan yeni bir sosyal medya uygulaması geliştirdi.
Proje kapsamında, STK’ların birbirleriyle temas edebilecekleri, tartışacakları, birbirlerini takip edebilecekleri bir iletişim platformu olan Sivil Safalar oluşturuldu.Sivil Sayfalar STK’ların hem birbirlerini izleyebilecekleri, diyalog kurabilecekleri hem de yurttaşlar tarafında aktif olarak izlenebilecekleri bir sosyal mecra, STK’lar için elverişli bir kamusal tartışma alanı olarak işlev görmeyi amaçlıyor.
YADA proje kapsamında yürüttüğü çalışmaları aşağıdaki yayınlarla yaygınlaşırdı:
“Araştırma sonuçları birbiriyle çelişir gibi görünen iki algı ortaya çıkardı. Buna göre, hem toplum, hem kamu yöneticileri hem de STK yöneticileri, “sivil toplum” kavramını, STK’ları önemsiyor ve oldukça makbul görüyordu; lakin aynı zamanda da değersiz ve itibarsız buluyor. Toplumun bir kısmı için ya da bir kısım kamu yöneticisi ve STK yöneticisi için değersiz ve itibarsız olan STK’ların tamamı değil, daha ziyade kendilerine benzemeyenler. Dahası, STK’lar da kendine benzemeyen STK’ları tanımıyor (bilmemek değil, konuşmaya-müzakereye-tartışmaya değer görmemek ya da bütünüyle pozisyonunu kabul edilemez görmek), onları dinlemiyor, temas etmiyor, diyalog kurmuyor, kendine benzeyenlerle bir araya geliyor, yalnız onlarla iş birliği geliştiriyor. Kısaca, siyasetteki kutuplaşma sivil topluma da yansıyor. Bu nedenle olsa gerek, Türkiye’nin sorunlarının çözülmesine STK’ların katkısı hayli sınırlı kalıyor. Bize göre STK’ların temsil ettikleri meselelerini kendilerine benzemeyen STK’larla birlikte çözmeye çalışması, en azından onlara kendilerini anlatmayı denemesi gerekiyor. Bununla sahte bir uzlaşma ve diyalogu ya da ötekine kayıtsız bir hoşgörüyü kastetmiyoruz elbette. Daha çok, kendine benzemeyeni değersiz, itibarsız ya da top yekûn yok sayan bir algının yerini onu rakip, hasım, meşru, muarız olarak gören bir algının alması gereğinden söz ediyoruz.”